29 Şubat 2012 Çarşamba

Dostluk kadar eski şehir


Satır aralarına gizlenmiş ve dikkatle bakacak gözlerde aralanmayı bekleyen bir sır perdesinin arkasında durup, bir an önce yaşanmayı bekleyen o mistik şehirle günün birinde yolunuz kesişir… Ve o şehir hiç olmadığı kadar melankolik, bugün olduğu kadar hırçın ve şehvetlidir…

Tamam sakinim. Fakat doğrudan, Eskişehir’in güzel kadınlarından bahsederek bir giriş yapamazdım. Demezler mi adama “Taci’ciğim, koskoca Eskişehir’den aklında kalan tek şey bu mu?” Derler tabi. Fakat bu söylem Eskişehir’li kadınların güzelliğini gölgede bırakmaya yetmez. Evliya çelebinin 350 yıl önce yazdığı ünlü seyahatnamesinde bile Eskişehir’i anlatırken ilk bahsettiği şey, “Güzel Kadınlarıdır.”  Sakarya nehrinin ve Porsuk çayının beslediği bereketli ovalardan sıradan kadınlar yetişecek değil ya…

Ruhu olmayan bir şehir olduğu söylenir Eskişehir’in. Üniversiteleri ve barındırdığı onbinlerce öğrencisiyle, Ana Jet üssüyle, akıp giden porsuğuyla… Herkes ve herşey gelip geçicidir bazılarına göre. Peki öyle midir gerçekten?

Bana sorarsanız kesinlikle değildir. Bu şehire gelen herkes ruhundan bir parçasını mutlaka burada bir yerde bırakmıştır. Tren garında, en güzel çağını geçirdiğin üniversite aşkını  memleketine uğurlarken, ana, baba, sevgili hasretiyle tutuştuğun askerlik ocağından dönmek için gün sayarken, en olgun dönemini yaşatmışsındır ruhuna. Sabretmeyi, olgunluğu, özlemi ve en önemlisi insani insan yapan duyguları tecrübe etmişsindir…

Şu an onbinlerce kişiye konserler veren rock yıldızlarının, daha yolun başında iken Eskişehir’in o destansı barlarında sahne aldığını düşünmek ve bu şarkıları yıllar önce ki sevgilinle, arkadaşlarınla dinlemiş olduğun gerçeği, eşine dostuna hatta çocuklarına anlatacağın çok uzun ve ibretlik hikayeler doğurur.

Eskişehir’de yaşadıysan her zaman anlatacak bir şeylerin vardır. Şehrin ortasını delip geçen Porsuk çayı, binlerce aşklara kavuşmalara ve ayrılıklara şahit olmuş, bir asırı geçkin tren garında çekilmiş masalsı fotoğraflar nicelerimizin, albümlerini süslemiştir. Cebinizde paranız olsa da olmasa da yemelere doyamayacağınız çiğ böreği, kendinizi Orta Asya’da gibi hissettiren çekik gözlü tatarları, (- ki kızları tek kelime ile muhteşemdir.) fanatik olduğu kadar da cefakar Eskişehir Spor Kulübü taraftarı, burayı özel kılan ayrıcalıklardan yalnızca birkaçıdır.

Hemen hemen hepimiz dememiş miyizdir; “Abi, milyon tane arkadaşım var orada, kesin gidelim.” diye.  İşte bu anılardır o şehri bize gizemli kılan, yaşanılası kılan. Şu an Eskişehir’de olsam barlar sokağında olurdum. Yanımda kimsenin olmasına da gerek yok. Yalnız da olabilirdim. Zaten sokağa girince en az 20-30 tanıdık denk gelir, güzel sohbet eşliğinde biramızı yudumlardık. Tamam lafım yok be İstanbul, çok güzelsin de çok büyüksün. Çok yabancısın. Havan Eskişehir kadar soğuk olmasa da, ortamın da Eskişehir kadar sıcak değil. Eskişehir daha kanka, daha samimi ve daha bi samimi sanki…

Belki de doğrudur. Eskişehir ruhu olmayan bir şehirdir. Ama şu bir gerçek ki; herkesin ruhunda var Eskişehir… Eskişehir’de kedi gibi yaşanır, ayrılınca da köpek gibi özlenir…